Ozgur
New member
[color=]Selam forumdaşlar: “Eczacılık mı hukuk mu?” arasında sıkışan bir kalbin hikayesi[/color]
Bazı kararlar vardır, kâğıt üzerindeki basit bir tercih gibi görünür ama aslında insanın geleceğini, kimliğini, hatta iç sesini şekillendirir. Bugün sizlerle tam da böyle bir yol ayrımına düşen iki arkadaşın hikayesini paylaşmak istiyorum. Bir yanda mantığın terazisinde ağır basan “hukuk”, diğer yanda vicdanın sesini çağıran “eczacılık”… Herkesin kendi iç yolculuğunda bir yerinden dokunacağını umduğum bir hikâye bu.
[color=]Bir kavşakta iki genç: Mert ve Elif[/color]
Üniversite sınav sonuçlarının açıklandığı o sabah, Mert ve Elif aynı mahallede büyüyen, birlikte hayal kuran iki lise arkadaşıydı. Çocukluklarından beri aynı şeyleri konuşurlar, birbirlerine rakip değil tamamlayıcı olurlardı. Mert analitik düşünen, plan yapmayı seven, “doğru stratejiyle her şey çözülür” diyen bir tipti. Elif ise daha sezgisel, insan hikâyelerine duyarlı, birinin üzüntüsünü bir bakıştan anlayabilen, içten gülüşüyle herkesi rahatlatan biriydi.
O gün ellerinde tercih kılavuzu, mahalledeki çay bahçesinde buluştular.
– “Eczacılık mı hukuk mu?” diye sordu Elif, gözlerini Mert’e dikerek.
– “Mantıksal olarak hukuk,” dedi Mert kararlı bir tonla. “Hukuk, sistemin omurgasıdır. Adalet varsa toplum işler. Ayrıca ilerleme alanı çok: savcılık, avukatlık, akademi, belki politika…”
Elif tebessüm etti. “Ya insanın içinde iyileştirme isteği varsa? Her sabah birine faydam dokunacak diye uyanmak başka bir his bence. Eczacılık bana bunu hissettiriyor.”
Mert omuz silkti. “Duygular geçer Elif, kararlar kalır. Stratejiyle düşünmek gerekir.”
Elif ise sessiz kaldı. Çünkü o da biliyordu: bazı kararlar yalnızca akılla değil, kalple tartılır.
[color=]Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yönleri: iki ayrı yolun iki ayrı hikayesi[/color]
Zaman geçti. Mert hukuk fakültesine, Elif eczacılık fakültesine yerleşti. Başta her şey heyecanlıydı. Mert, cilt cilt kanun kitaplarının arasında kendi düzenini kurdu. Paragraf aralarından prensipler çıkardı. “Hukukta kural nettir, insan yorumu ise değişkendir,” derdi sık sık. Ona göre hayat, bir dava dosyası gibi; delil toplar, argüman kurar, hüküm verirsin.
Elif’in dünyası bambaşkaydı. Laboratuvarda bitki özleriyle dolu tüpler arasında geçirdiği saatler, ona sabrı ve dikkatli olmayı öğretti. Bir ilaç formülünün ardında insan hayatının olduğunu düşündükçe, kimya formülleri anlam kazandı. Bir yandan hastalarla staj yaparken onların hikâyelerini dinliyor, “iyileşmek” kelimesinin sadece tıbbi değil, duygusal bir anlamı olduğunu hissediyordu.
Mert’in dünyasında doğruluk ve yanlışlık keskin çizgilerle ayrılırken, Elif’in dünyasında her dozun, her danışmanın ardında bir insan hikayesi vardı. Mert davaları kazanarak adaleti inşa ettiğini hissediyordu; Elif ilaçları doğru vererek iyileşmeye aracılık ettiğini.
[color=]Bir kavşakta tekrar buluşmak[/color]
Yıllar sonra, bir akşamüstü eski çay bahçesinde yine buluştular. Bu sefer ellerinde kahve bardakları, gözlerinde yaşanmışlık vardı.
Mert’in yüzünde yorgun bir keskinlik, Elif’in yüzünde sakin bir huzur…
– “Kazandığım ilk dava hâlâ aklımda,” dedi Mert. “Ama bazen adaletin kelimelerle değil, sistemle yenildiğini görüyorum. Yasalar insan kadar esnek değil.”
– “Benim de kaybettiğim hastalar oldu,” dedi Elif. “Bazen çabalamak yetmiyor. Ama her iyileşen hasta, bana bir parça umut veriyor.”
İkisi de sustu bir süre. Rüzgâr, masadaki kâğıt peçeteyi savurdu.
– “Biliyor musun Elif,” dedi Mert, “Senin gibi insanlar dünyayı yaşanabilir kılıyor. Ben kurallarla uğraşıyorum, sen kalplerle.”
– “Sen de biliyor musun Mert,” dedi Elif gülerek, “Senin gibiler olmazsa, biz duygularımıza kapılıp yönümüzü kaybederiz. Bazen sistemin duygudan daha çok merheme ihtiyacı var.”
O an fark ettiler ki, aslında ikisi de farklı yollarla aynı şeyi yapıyordu: insanı korumak. Biri adaletiyle, diğeri şefkatiyle.
[color=]Eczacılık mı hukuk mu? Aslında hangi kalp atışı seninki?[/color]
Forumdaşlar, hepimiz benzer sorularla karşılaşıyoruz: mantık mı, duygu mu? Kazanç mı, tatmin mi? “Doğru” meslek var mı, yoksa “doğru insan” mı önemli?
Mert’in bakış açısında strateji, disiplin, güçlü analiz vardı. O, hatasız bir sistem kurmak istiyordu. Elif’in bakış açısında ise bağ kurmak, iyileştirmek, anlamak vardı. O, insanların içinde huzur yaratmak istiyordu.
Kimisi diyecek ki “Hukuk daha saygın, daha kazançlı.” Kimisi de “Eczacılık daha insani, daha huzurlu.” Ama belki de sorulması gereken şu: Sen sabah uyanınca ne için gülümsemek istiyorsun?
Bazı insanlar adaleti dağıtırken kendini bulur; bazıları şifa verirken. Biri sistemin düzenini savunur, diğeri insanın dengesini. Fakat her iki yol da özünde insan içindir. Bunu fark eden herkes zaten en doğru kararı verir.
[color=]Forumda tartışmayı başlatacak birkaç soru[/color]
– Sizce bir mesleğin değeri, topluma kattığı faydayla mı, kişiye sağladığı doyumla mı ölçülür?
– Mert’in yerinde olsanız, duygusal yükü olmayan ama sert rekabetli bir dünyada çalışmayı ister miydiniz?
– Elif’in yerinde olsanız, insan hikâyelerinin ağırlığını taşımaya hazır olur muydunuz?
– “Meslek seçimi” gerçekten seçim mi, yoksa kişiliğin yansıması mı?
– Ve en önemlisi: sizce akıl mı yön verir hayata, kalp mi?
[color=]Son söz: hayatın terazisinde iki doğru[/color]
O akşam Mert ve Elif, çay bahçesinden birlikte kalktılar. Yolları ayrılırken Mert, “Bir gün bir dava için eczanenin önünden geçerim belki,” dedi. Elif gülümsedi: “O zaman sana bir sakinleştirici tavsiye ederim.”
Gülüştüler. İki farklı yol, iki farklı kader… ama aynı dürüstlükte atan iki kalp.
Forumdaşlar, sizce kim doğruyu seçti? Ya da belki, “doğru” diye bir şey yoktur da, sadece kendine ait yol vardır.
Belki de hayatın sırrı, hangi mesleği seçtiğimizde değil; seçtiğimiz yolda kim olduğumuzda gizlidir.
Bazı kararlar vardır, kâğıt üzerindeki basit bir tercih gibi görünür ama aslında insanın geleceğini, kimliğini, hatta iç sesini şekillendirir. Bugün sizlerle tam da böyle bir yol ayrımına düşen iki arkadaşın hikayesini paylaşmak istiyorum. Bir yanda mantığın terazisinde ağır basan “hukuk”, diğer yanda vicdanın sesini çağıran “eczacılık”… Herkesin kendi iç yolculuğunda bir yerinden dokunacağını umduğum bir hikâye bu.
[color=]Bir kavşakta iki genç: Mert ve Elif[/color]
Üniversite sınav sonuçlarının açıklandığı o sabah, Mert ve Elif aynı mahallede büyüyen, birlikte hayal kuran iki lise arkadaşıydı. Çocukluklarından beri aynı şeyleri konuşurlar, birbirlerine rakip değil tamamlayıcı olurlardı. Mert analitik düşünen, plan yapmayı seven, “doğru stratejiyle her şey çözülür” diyen bir tipti. Elif ise daha sezgisel, insan hikâyelerine duyarlı, birinin üzüntüsünü bir bakıştan anlayabilen, içten gülüşüyle herkesi rahatlatan biriydi.
O gün ellerinde tercih kılavuzu, mahalledeki çay bahçesinde buluştular.
– “Eczacılık mı hukuk mu?” diye sordu Elif, gözlerini Mert’e dikerek.
– “Mantıksal olarak hukuk,” dedi Mert kararlı bir tonla. “Hukuk, sistemin omurgasıdır. Adalet varsa toplum işler. Ayrıca ilerleme alanı çok: savcılık, avukatlık, akademi, belki politika…”
Elif tebessüm etti. “Ya insanın içinde iyileştirme isteği varsa? Her sabah birine faydam dokunacak diye uyanmak başka bir his bence. Eczacılık bana bunu hissettiriyor.”
Mert omuz silkti. “Duygular geçer Elif, kararlar kalır. Stratejiyle düşünmek gerekir.”
Elif ise sessiz kaldı. Çünkü o da biliyordu: bazı kararlar yalnızca akılla değil, kalple tartılır.
[color=]Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yönleri: iki ayrı yolun iki ayrı hikayesi[/color]
Zaman geçti. Mert hukuk fakültesine, Elif eczacılık fakültesine yerleşti. Başta her şey heyecanlıydı. Mert, cilt cilt kanun kitaplarının arasında kendi düzenini kurdu. Paragraf aralarından prensipler çıkardı. “Hukukta kural nettir, insan yorumu ise değişkendir,” derdi sık sık. Ona göre hayat, bir dava dosyası gibi; delil toplar, argüman kurar, hüküm verirsin.
Elif’in dünyası bambaşkaydı. Laboratuvarda bitki özleriyle dolu tüpler arasında geçirdiği saatler, ona sabrı ve dikkatli olmayı öğretti. Bir ilaç formülünün ardında insan hayatının olduğunu düşündükçe, kimya formülleri anlam kazandı. Bir yandan hastalarla staj yaparken onların hikâyelerini dinliyor, “iyileşmek” kelimesinin sadece tıbbi değil, duygusal bir anlamı olduğunu hissediyordu.
Mert’in dünyasında doğruluk ve yanlışlık keskin çizgilerle ayrılırken, Elif’in dünyasında her dozun, her danışmanın ardında bir insan hikayesi vardı. Mert davaları kazanarak adaleti inşa ettiğini hissediyordu; Elif ilaçları doğru vererek iyileşmeye aracılık ettiğini.
[color=]Bir kavşakta tekrar buluşmak[/color]
Yıllar sonra, bir akşamüstü eski çay bahçesinde yine buluştular. Bu sefer ellerinde kahve bardakları, gözlerinde yaşanmışlık vardı.
Mert’in yüzünde yorgun bir keskinlik, Elif’in yüzünde sakin bir huzur…
– “Kazandığım ilk dava hâlâ aklımda,” dedi Mert. “Ama bazen adaletin kelimelerle değil, sistemle yenildiğini görüyorum. Yasalar insan kadar esnek değil.”
– “Benim de kaybettiğim hastalar oldu,” dedi Elif. “Bazen çabalamak yetmiyor. Ama her iyileşen hasta, bana bir parça umut veriyor.”
İkisi de sustu bir süre. Rüzgâr, masadaki kâğıt peçeteyi savurdu.
– “Biliyor musun Elif,” dedi Mert, “Senin gibi insanlar dünyayı yaşanabilir kılıyor. Ben kurallarla uğraşıyorum, sen kalplerle.”
– “Sen de biliyor musun Mert,” dedi Elif gülerek, “Senin gibiler olmazsa, biz duygularımıza kapılıp yönümüzü kaybederiz. Bazen sistemin duygudan daha çok merheme ihtiyacı var.”
O an fark ettiler ki, aslında ikisi de farklı yollarla aynı şeyi yapıyordu: insanı korumak. Biri adaletiyle, diğeri şefkatiyle.
[color=]Eczacılık mı hukuk mu? Aslında hangi kalp atışı seninki?[/color]
Forumdaşlar, hepimiz benzer sorularla karşılaşıyoruz: mantık mı, duygu mu? Kazanç mı, tatmin mi? “Doğru” meslek var mı, yoksa “doğru insan” mı önemli?
Mert’in bakış açısında strateji, disiplin, güçlü analiz vardı. O, hatasız bir sistem kurmak istiyordu. Elif’in bakış açısında ise bağ kurmak, iyileştirmek, anlamak vardı. O, insanların içinde huzur yaratmak istiyordu.
Kimisi diyecek ki “Hukuk daha saygın, daha kazançlı.” Kimisi de “Eczacılık daha insani, daha huzurlu.” Ama belki de sorulması gereken şu: Sen sabah uyanınca ne için gülümsemek istiyorsun?
Bazı insanlar adaleti dağıtırken kendini bulur; bazıları şifa verirken. Biri sistemin düzenini savunur, diğeri insanın dengesini. Fakat her iki yol da özünde insan içindir. Bunu fark eden herkes zaten en doğru kararı verir.
[color=]Forumda tartışmayı başlatacak birkaç soru[/color]
– Sizce bir mesleğin değeri, topluma kattığı faydayla mı, kişiye sağladığı doyumla mı ölçülür?
– Mert’in yerinde olsanız, duygusal yükü olmayan ama sert rekabetli bir dünyada çalışmayı ister miydiniz?
– Elif’in yerinde olsanız, insan hikâyelerinin ağırlığını taşımaya hazır olur muydunuz?
– “Meslek seçimi” gerçekten seçim mi, yoksa kişiliğin yansıması mı?
– Ve en önemlisi: sizce akıl mı yön verir hayata, kalp mi?
[color=]Son söz: hayatın terazisinde iki doğru[/color]
O akşam Mert ve Elif, çay bahçesinden birlikte kalktılar. Yolları ayrılırken Mert, “Bir gün bir dava için eczanenin önünden geçerim belki,” dedi. Elif gülümsedi: “O zaman sana bir sakinleştirici tavsiye ederim.”
Gülüştüler. İki farklı yol, iki farklı kader… ama aynı dürüstlükte atan iki kalp.
Forumdaşlar, sizce kim doğruyu seçti? Ya da belki, “doğru” diye bir şey yoktur da, sadece kendine ait yol vardır.
Belki de hayatın sırrı, hangi mesleği seçtiğimizde değil; seçtiğimiz yolda kim olduğumuzda gizlidir.