10 Yılı Geçmiş Tapu Bozulur mu? Bir Hikâyenin İçinden Gerçek Bir Soru
Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde taşıdığım bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim. Bazen insan, bir tapu kâğıdından çok daha fazlasını korur: bir hatırayı, bir emaneti, bir suskunluğu... Bu hikâye de öyle bir hikâye. Hem “10 yılı geçmiş tapu bozulur mu?” sorusunun cevabını arıyor, hem de insan kalbinin sınırlarını yokluyor.
---
Bir Tapunun Sessiz Tanıklığı
Yıl 2009’du.
Mehmet, babasından kalan küçük bir tarlayı kardeşiyle birlikte satmıştı. Parayı da paylaşmışlardı ama aralarında sessiz bir kırgınlık kalmıştı. O kırgınlık, yıllar içinde bir sessizliğe, sessizlik de bir yabancılığa dönüşmüştü.
Aradan 10 yıl geçti. Mehmet artık 50’sini geçmiş, çocuklarını büyütmüş, hayatın yorgunluğunu yüzüne işlemişti. Bir sabah, eski evrakları karıştırırken o tapunun fotokopisini buldu. “Ah be baba,” dedi içinden, “keşke bizi biraz daha bir arada tutabilseydin.”
O anda aklına takıldı:
> “Acaba... 10 yılı geçmiş tapu bozulur mu?”
Belki de kardeşi Ali’nin yıllar önce onu kandırdığını, payı tam vermediğini düşünüyordu artık. Ya da sadece adaletin bir yerlerde hâlâ işlediğini görmek istiyordu.
---
Erkeklerin Hesabı, Kadınların Kalbi
Mehmet, bu meseleyi çözmek için kuzeni Hasan’a danıştı. Hasan, emlak işlerinden anlayan, her şeye bir “formül” bulabilen bir adamdı. Onun gözünde mesele basitti:
> “Bak Mehmet, hukukta zamanaşımı diye bir şey var. 10 yılı geçtiyse, çoğu dava düşer. Ama detayına bakmak lazım. Hangi hak iddiası, hangi tapu, hangi işlem… Bunlar önemli.”
Hasan konuşurken Mehmet’in aklı başka yerdeydi. O sadece geçmişin hesabını değil, içindeki pişmanlığı da çözmek istiyordu.
O sırada, mutfaktan Ayşe Hanım’ın sesi geldi:
> “Yine eski defterleri mi karıştırıyorsun Mehmet?”
Kadın sesi bazen bir evin vicdanıdır. Ayşe Hanım, Mehmet’in içine gömülmüş yılları bir bakışla okuyabiliyordu. Yanına oturdu, elini tuttu:
> “Ne istiyorsun bu işten, gerçekten adalet mi, yoksa bir özür mü?”
Mehmet sustu. Çünkü o sorunun cevabı, tapudan değil, kalpten geçiyordu.
---
Zamanaşımı mı, Kalp Aşımı mı?
Ertesi gün Mehmet, bir avukata gitti. Genç bir kadındı, ismi Derya. Sesinde hem kararlılık hem merhamet vardı. Mehmet’in anlattıklarını dinledikten sonra şöyle dedi:
> “Hukuken, tapu işlemleriyle ilgili davalarda genelde 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır. Ancak bazı durumlarda bu süre farklı şekilde işlemeyebilir. Mesela bir hile varsa, bir gizleme varsa, süre o ortaya çıkınca başlar.”
Mehmet başını eğdi, sessizce sordu:
> “Peki, 10 yıl sonra insanın içindeki kırgınlık bozulur mu?”
Derya bir an durdu.
“İnsan kalbi bazen tapudan daha sağlam kayıt tutar,” dedi.
“Bazı şeyleri silmek için ne yasa yeter, ne zaman.”
---
Bir Kardeşin Sessiz Affı
Bir akşamüstü, Mehmet cesaretini topladı. Elinde eski tapunun fotokopisiyle kardeşinin kapısını çaldı. Ali kapıyı açtığında ikisi de bir an sustular.
Yılların biriktirdiği öfke değil, sadece sessizlik vardı.
“Ali,” dedi Mehmet,
“Bu tapu yüzünden içimde bir yük var. Hakkımı helal et diyemem ama, belki konuşarak bir şeyleri onarabiliriz.”
Ali’nin gözleri doldu.
> “Abi, ben o zaman ne yaptıysam, doğru bildiğimi yaptım. Ama şimdi görüyorum ki, en büyük yanlış konuşmamaktı.”
İki kardeş, çaylarını içerken eski bir tapunun artık hiçbir anlamı kalmadığını fark ettiler. Kağıtlar sararmıştı ama vicdan hâlâ sıcaktı.
---
Forumdaşlar, Siz Ne Dersiniz?
Mehmet’in hikâyesi bana şunu düşündürdü:
Bazen “10 yılı geçmiş tapu” değil, “10 yıldır susturulmuş kalpler” bozulmuyor.
Zamanaşımı yasada belki 10 yıl ama, duygularda bazen bir ömür.
Yine de hukuk açısından merak edenler için küçük bir bilgi:
Evet, çoğu tapu iptali ve tescil davasında zamanaşımı süresi 10 yıldır. Ancak her olayın kendi şartı vardır. Eğer bir hile, aldatma veya irade sakatlığı varsa, süre o durum öğrenildiğinde başlar. Yani bazen “10 yıl geçti” demek her şeyin bittiği anlamına gelmez.
Ama dostlar…
Bazen bir hak, bir tapu değil; bir özür, bir sarılma, bir “hadi geçmişi bırakalım”dır.
---
Son Söz
Mehmet sonunda o tapuyu bir çekmeceye koydu. Üzerine bir not yazdı:
> “Bazı şeyler bozulmaz, sadece yerini bulur.”
Belki adaletin yeri mahkeme salonunda değil, iki kardeşin arasında kurulmuş o küçük masadaydı.
Forumdaşlar, siz olsanız ne yapardınız?
Yıllar önceki bir haksızlık için mücadele eder miydiniz, yoksa zamanı affetmeyi mi seçerdiniz?
Yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum…
— Bir forumdaşın içten hikâyesiyle…
Selam dostlar,
Uzun zamandır içimde taşıdığım bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim. Bazen insan, bir tapu kâğıdından çok daha fazlasını korur: bir hatırayı, bir emaneti, bir suskunluğu... Bu hikâye de öyle bir hikâye. Hem “10 yılı geçmiş tapu bozulur mu?” sorusunun cevabını arıyor, hem de insan kalbinin sınırlarını yokluyor.
---
Bir Tapunun Sessiz Tanıklığı
Yıl 2009’du.
Mehmet, babasından kalan küçük bir tarlayı kardeşiyle birlikte satmıştı. Parayı da paylaşmışlardı ama aralarında sessiz bir kırgınlık kalmıştı. O kırgınlık, yıllar içinde bir sessizliğe, sessizlik de bir yabancılığa dönüşmüştü.
Aradan 10 yıl geçti. Mehmet artık 50’sini geçmiş, çocuklarını büyütmüş, hayatın yorgunluğunu yüzüne işlemişti. Bir sabah, eski evrakları karıştırırken o tapunun fotokopisini buldu. “Ah be baba,” dedi içinden, “keşke bizi biraz daha bir arada tutabilseydin.”
O anda aklına takıldı:
> “Acaba... 10 yılı geçmiş tapu bozulur mu?”
Belki de kardeşi Ali’nin yıllar önce onu kandırdığını, payı tam vermediğini düşünüyordu artık. Ya da sadece adaletin bir yerlerde hâlâ işlediğini görmek istiyordu.
---
Erkeklerin Hesabı, Kadınların Kalbi
Mehmet, bu meseleyi çözmek için kuzeni Hasan’a danıştı. Hasan, emlak işlerinden anlayan, her şeye bir “formül” bulabilen bir adamdı. Onun gözünde mesele basitti:
> “Bak Mehmet, hukukta zamanaşımı diye bir şey var. 10 yılı geçtiyse, çoğu dava düşer. Ama detayına bakmak lazım. Hangi hak iddiası, hangi tapu, hangi işlem… Bunlar önemli.”
Hasan konuşurken Mehmet’in aklı başka yerdeydi. O sadece geçmişin hesabını değil, içindeki pişmanlığı da çözmek istiyordu.
O sırada, mutfaktan Ayşe Hanım’ın sesi geldi:
> “Yine eski defterleri mi karıştırıyorsun Mehmet?”
Kadın sesi bazen bir evin vicdanıdır. Ayşe Hanım, Mehmet’in içine gömülmüş yılları bir bakışla okuyabiliyordu. Yanına oturdu, elini tuttu:
> “Ne istiyorsun bu işten, gerçekten adalet mi, yoksa bir özür mü?”
Mehmet sustu. Çünkü o sorunun cevabı, tapudan değil, kalpten geçiyordu.
---
Zamanaşımı mı, Kalp Aşımı mı?
Ertesi gün Mehmet, bir avukata gitti. Genç bir kadındı, ismi Derya. Sesinde hem kararlılık hem merhamet vardı. Mehmet’in anlattıklarını dinledikten sonra şöyle dedi:
> “Hukuken, tapu işlemleriyle ilgili davalarda genelde 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır. Ancak bazı durumlarda bu süre farklı şekilde işlemeyebilir. Mesela bir hile varsa, bir gizleme varsa, süre o ortaya çıkınca başlar.”
Mehmet başını eğdi, sessizce sordu:
> “Peki, 10 yıl sonra insanın içindeki kırgınlık bozulur mu?”
Derya bir an durdu.
“İnsan kalbi bazen tapudan daha sağlam kayıt tutar,” dedi.
“Bazı şeyleri silmek için ne yasa yeter, ne zaman.”
---
Bir Kardeşin Sessiz Affı
Bir akşamüstü, Mehmet cesaretini topladı. Elinde eski tapunun fotokopisiyle kardeşinin kapısını çaldı. Ali kapıyı açtığında ikisi de bir an sustular.
Yılların biriktirdiği öfke değil, sadece sessizlik vardı.
“Ali,” dedi Mehmet,
“Bu tapu yüzünden içimde bir yük var. Hakkımı helal et diyemem ama, belki konuşarak bir şeyleri onarabiliriz.”
Ali’nin gözleri doldu.
> “Abi, ben o zaman ne yaptıysam, doğru bildiğimi yaptım. Ama şimdi görüyorum ki, en büyük yanlış konuşmamaktı.”
İki kardeş, çaylarını içerken eski bir tapunun artık hiçbir anlamı kalmadığını fark ettiler. Kağıtlar sararmıştı ama vicdan hâlâ sıcaktı.
---
Forumdaşlar, Siz Ne Dersiniz?
Mehmet’in hikâyesi bana şunu düşündürdü:
Bazen “10 yılı geçmiş tapu” değil, “10 yıldır susturulmuş kalpler” bozulmuyor.
Zamanaşımı yasada belki 10 yıl ama, duygularda bazen bir ömür.
Yine de hukuk açısından merak edenler için küçük bir bilgi:
Evet, çoğu tapu iptali ve tescil davasında zamanaşımı süresi 10 yıldır. Ancak her olayın kendi şartı vardır. Eğer bir hile, aldatma veya irade sakatlığı varsa, süre o durum öğrenildiğinde başlar. Yani bazen “10 yıl geçti” demek her şeyin bittiği anlamına gelmez.
Ama dostlar…
Bazen bir hak, bir tapu değil; bir özür, bir sarılma, bir “hadi geçmişi bırakalım”dır.
---
Son Söz
Mehmet sonunda o tapuyu bir çekmeceye koydu. Üzerine bir not yazdı:
> “Bazı şeyler bozulmaz, sadece yerini bulur.”
Belki adaletin yeri mahkeme salonunda değil, iki kardeşin arasında kurulmuş o küçük masadaydı.
Forumdaşlar, siz olsanız ne yapardınız?
Yıllar önceki bir haksızlık için mücadele eder miydiniz, yoksa zamanı affetmeyi mi seçerdiniz?
Yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum…
— Bir forumdaşın içten hikâyesiyle…